SEVGİLİ GEISHA
Granüldü, vayt çaklıt mokaydı, 3’ü bir aradaydı derken, ofiste başladı öğütülmüş çekirdek ve tek delikten su fışkırtan makineyle kahve demlemeye. Allah ne verdiyse, göz kararı ya da gözün kararması neticesinde 1/25-30-40 ve benzeri oranlarda demlemeler yapıp, açık bir çaydan hallice rengine bakarak “abi kahvesiz yapamıyorum” muhabbetleri eşliğinde içerdi kahvesini ve mutluydu.
Sonra, “ofise aldığınız kahveler baydı artık, farklı bir şeyler bakalım dediğinde”, elinde fındık aromalı, fındık notasının üç sokak öteden duyulduğu bir paket ticari kahveyle çıkageldi bir arkadaşı. Kahve demlendi ve her taraf fındıklı çikolata koktu. Yine de mutluydu.
Bir kaç delikten su fışkırtarak kahve demleyen bir makine aldı evine. Yöresel kahve çeşitlerinden de Endonezya’dan girdi, Guatemala’dan çıktı. Eve misafirliğe gelenlere, “hangisinden içmek istersiniz, Endonezya, Guatemala, Brezilya bla bla bla” diye sormaktan harikulade haz alıyordu. Hala mutluydu.
Her zamanki gibi merakına yenik düştü, “bu kahve ne menem bir şeymiş acaba” diye internette takılırken, buldu kendini forumları takip ederken. Sevgili eşi, “yine taktın bir şeylere, bakalım hayırlısı” şeklinde serzenişlere başladı bu arada. Daha önceki hobilerinden de aşina olduğundan, eşi de biliyordu yer gök kahve ve ekipman olacak. Ama durmadı ve hiçbir baskı onu yıldıramadı. Başladı ekipman almaya. Yanına da kahveler. Gece yarısı demlemeler, mutfaktan gelen tıkırtılara uyanan çocuklar… Mutlu olmaya devam ediyordu.
Ancak, nitelikli kahvenin tadını almaya başlayınca, ne ofiste ne de bilinen ticari kahvecilerde kahve içemez oldu. Ofiste mesai arkadaşları, dışarıda eşi dostu, başladılar burun kıvırmaya, dalga geçmeye. Ama yoluna devam etti ve mutluydu.
Eve gitsem, kendime bi kahve demlesem, sonra tekrar demlesem, yatmadan önce tekrar demlesem, uykum kaçsa ve tekrar demlesem, diye hayaller kurmaya başladı. O kahve, kahve de oydu artık. Hayat kahveyle daha bir güzeldi.
Kahve içiyordu ama, nefsi daha fazlasını istiyordu. Leblebi tozu kıvamına getirdiği kahve çekirdeklerini, çay kaşığıyla yemeği bile denedi. Artık bir bağımlıydı. Zaten, bağımlı olmaya da her daim hazır ve nazırdı. Ama bu bağımlılık başkaydı. Aldığı tadın bir önemi yoktu, yakalayamadığı tatların peşindeydi.
Küvete uzandı. Kahve banyosu harikaydı. Niye daha önce düşünmedim bunu diye hayıflanıyordu.
“Soğuk ve şehirler arası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan,
Ve beslenme çantamda Panama Geisha kokusuydu babam” diye şiir mırıldanmaya başladı. Şiir pek hoşuna gitti. Bunu tamamlamalıyım diyordu…
Kulağına belli belirsiz gelen “kim bu Geisha, kim bu Geisha” diye söylenen sevgili eşinin bağırışıyla gözlerini açtı. Hayatında gördüğü en güzel rüyanın ortasında uyandırılmanın burukluğuyla yatağından doğruldu, eşine sert bir bakış attı ve “Ah Geisha, keşke benim olsan…” diye iç geçirerek sessizce lavaboya doğru yol aldı..
Dipnot: Yukarıda yazanlar hayal ürünü olmayıp, yaşanmış hikayelerden derlenmiş, kahve ise 1/16 oranında demlenmiştir.