Ev baristası kişisi, uygulamadan tanıştığı kızla buluşmaya gitmeden önce; kafein özlü şampuanıyla duşunu aldı, baharat yoğunluklu parfümünü sıktı, kahvesini demleyip içti ve yola koyuldu.
Buluştukları 1. nesil kafede kız expresso istediğini söylerken, ev baristası menengiç kahvesi istemişti. Biraz çekinmişti esasen, çünkü hiçbir kahveyi beğenmeyen bir ev baristası imajı vermesi çok olasıydı, kız ise çok güzeldi ve her şey yolunda gitmeli, bu kez bir talihsizlik yaşanmamalıydı. Menengiç kahvesi istemesi, aldığı büyük bir riskti. Ama neyse ki her şey yolunda gitmişti. Genç ve güzel kızımız adı espresso olan ama esasen amerikano şeklinde isimlendirilebilecek boyuttaki siyah sıvıyı yudumlarken, menengiçten hiç bahis açılmamıştı.
Dakikalar saatleri kovaladı ve sinema, akşam yemeği derken güzel genç kızımızın evine bırakılma vakti geldi. Evin kapısında genç ve güzel kız kişisi sordu:
-Yukarı gel de bi kahve demliyim sana?
Evde kahve fikrini duyan ev baristası heyecanlanmıştı:
+Aaa olabilir aslında, hangi çekirdekler var, hangi değirmeni kullanıyosun?
-Değirmen?? Ha yok ben öğütülmüş alıyorum. Çibodan aldım afrikanblüu, çok güzel.
+Haa yok ya ben öğütülmüş kahve içemiyorum, bayat oluyor o. Menengiç varsa içerim ama.
Değirmen çıkışıyla önden sarsılan kızın, bayatlık vurgusuyla hepten canı sıkılmıştı:
-Menengiç yok maalesef. Neyse ya tamam sağol bugün için. İyi akşamlar sana.
Hatasını anlar gibi olan Ev Baristası son kurşununu attı:
+Ya bi su alırım aslında.
-Yok maalesef sular kesik iki gündür. Şu arkada petrol var oradan alabilirsin, iyi akşamlar...
+Görüşürüz o zaman...
-Yaani, neyse ararım ben...
Ev Baristası anlamıştı artık, o yalnızlığa mahkumdu. Eve gidip demlediği espressosundan bir yudum alırken, fincana gözyaşlarının damladığını farketti. Kahvedeki tuzluluk andırekstırakşından değil, umutsuzluğunun somutlandığı gözyaşlarındandı.